Selin Girit
BBC Dünya Servisi
“Değişim rüzgarları burada!” Macaristan Başbakanı Viktor Orban, Hollanda’daki son seçim sonuçlarına bu yorumu yaptı. Eski ABD Başkanı Donald Trump ise Javier Milei’in “Arjantin’i yeniden harika yapacağını” söyledi.
Arjantin’de aşırı sağcı Milei’in ve Hollanda’da İslam karşıtı Geert Wilders’in seçim zaferleri büyük ses getirdi.
Her ikisi de “popülist” olarak biliniyor ve başarıları, benzer düşüncelere sahip politikacılar tarafından kutlanıyor. Peki bu terim tam olarak ne anlama geliyor?
Popülizm ne demek?
‘Popülizm: Kısa Bir Giriş’ kitabının yazarı Cas Mudde’ye göre, siyaset biliminde popülizm, toplumun birbiriyle çelişen iki gruba ayrılması fikridir: “Halk” ve “yozlaşmış seçkinler.” Popülizm, siyasetin, halkın genel iradesinin bir ifadesi olması gerektiğini savunuyor.
‘Popülizm’ kitabının yazarı Benjamin Moffitt’e göre, bu fenomen kendisini bir ideoloji, bir örgütlenme biçimi, bir performans tarzı, bir söylem veya insanların konuşma şekli olarak gösterebilir, ancak “tüm bu tartışmalar halk ve seçkinler arasındaki ayrım etrafında dönüyor” diyor.
“Bir popülist halk adına konuşacak ve seçkinleri, toplumun temel sorunu olarak tanımlayacaktır.”
Her ne kadar popülizm geniş ölçüde aşırı sağla ilişkilendirilse de, sol popülizm de var. Bunun en iyi örneği muhtemelen bir zamanlar “Ben bir birey değilim, halkım” diyen eski Venezüella lideri Hugo Chavez.
Mudde’ye göre, popülizm yalnızca siyasi gündemin bir kısmına hitap ediyor ve en iyi ekonomik veya siyasi sistemin ne olduğu konusunda hiçbir fikri yok.
“Başarılı popülistlerin çoğu, popülizmi, bu temel sorunları ele alan başka bir ideolojiyle birleştiriyor” diyor.
“Genel olarak konuşursak, sağcı popülistlerin çoğu popülizmi doğuştancılığın bir türüyle birleştiriyor ve solcu popülistlerin çoğu da popülizmi bir tür sosyalizmle birleştiriyor.”
Popülist bir liderin özellikleri nelerdir?
Princeton Üniversitesi siyaset profesörü Jan-Werner Müller, ‘Popülizm Nedir?’ adlı kitabında popülist liderlerin “halkın iradesini” temsil ettiklerini savunduğunu vurguluyor.
“Popülistleri öne çıkaran şey, ‘gerçek halkın’ ya da ‘sessiz çoğunluğun’ tek temsilcisi olduklarını iddia etmeleridir” diyor.
“Sonuç olarak, diğer tüm iktidar adaylarını gayri meşru olmakla suçluyorlar. Diğerlerinin sadece ‘yozlaşmış’ ve ‘çarpık’ olduğu konusunda ısrar ediyorlar.”
Bu bakımdan eski ABD Başkanı Donald Trump, son dönemde popülistlerin en iyi örneklerinden biri olarak değerlendiriliyor.
Bir düşmanla savaştığı görünümü çizen popülistler ayrıca kendilerini genellikle göçmen karşıtı, otoriter, daha geleneksel politikacıların kaçınma eğiliminde olacağı idealist vaatlerde bulunan, “güçlü bir adam” olarak tanıtıyorlar.
Milletvekillerini veya yargıyı da içeren daha karmaşık demokratik yöntemlere güvenmek yerine, “işleri halletme” aracı olarak doğrudan referandumları, cumhurbaşkanlığı kararnamelerini veya yürütme emirlerini tercih edebilirler.
Benjamin Moffitt tipik popülist liderle ilişkilendirilen birkaç özelliğe daha dikkat çekiyor.
Bunlardan biri, “kötü davranışlar” ya da politikacılara özgü olmayan bir şekilde davranmak. Bu, Trump’ın ve son olarak Arjantinli Milei’in kullandığı bir taktik.
Diğerinin ise “kriz durumunu sürdürmek” ve kendilerini her zaman saldırgan olarak göstermek olduğunu söylüyor.
“Her zaman yaklaşmakta olan bir felaket vardır ve bunu nasıl düzelteceklerini yalnızca onlar bilir.”
Popülist liderlerin en iyi örnekleri
Arjantinli Juan Domingo Peron’dan sıklıkla tipik popülist olarak bahsedilir. 1974’te ölen liderin adı hala ülke siyasetini ve Arjantin toplumundaki temel bölünmeyi tanımlıyor: Peronist misiniz yoksa anti-Peronist misiniz?
10 Aralık’ta, sıklıkla popülist olarak tanımlanan bir başka adam, Javier Milei iktidara gelecek.
Dağınık saçları, coşkusu ve çoğu zaman eksantrik tavırlarıyla onun lakabı “El Loco” (deli adam).
Yerel para biriminin ABD dolarına dönüştürülmesi, Merkez Bankası’nın ve bazı kamu kurumlarının kapatılması gibi köklü değişikliklerin sözünü verdi.
Avrupa Popülizm Çalışmaları Merkezi’nden İmdat Öner, “Latin Amerika, popülist hareketin yol göstericisidir” diyor. “Sol popülist Hugo Chavez harika bir örnekti. Siyasete dışarıdan geldi, Venezuela’daki iki partili sistemi değiştirdi ve ölene kadar iktidarda kaldı.”
Ancak Trump’ı “sağcı popülistlerin fantastik bir örneği” olarak nitelendiren Moffitt’e göre popülizm küresel bir olgu.
Moffitt, “Muhtemelen şu anda dünyadaki en başarılı popülist, en azından seçim ve gücünü sağlamlaştırma açısından, Hindistan Başbakanı Narendra Modi’dir” diye ekliyor.
“Hindistan’daki tüm politika Modi’nin etrafında dönüyor. O, halk ile seçkinler arasında, Hindularda dini çağrışımlar yapan bir ayrım kurmayı başardı. Yani orada doğuştancı bir duygu var” diyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da sıklıkla popülist bir politikacı olarak anılıyor.
Müller, popülizm üzerine yazılarında, “Kendisini gözüpek bir ezilen olarak tanıtacak; sonsuza kadar İstanbul’un zorlu Kasımpaşa semtindeki sokak savaşçısı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin eski Kemalist düzenine cesurca karşı çıkacaktı” diye değerlendiriyor.
Hollanda’da Geert Wilders, Macaristan’da Victor Orban, Fransa’da Marine Le Pen, Venezuela’da Nicolas Maduro ve İngiltere’de Boris Johnson da sıklıkla popülist olarak anılıyor.
Ancak Cas Mudde, Brezilyalı Jair Bolsonaro’yu popülist olarak görmüyor. O siyaset kurumunun sağ kanadını değil, yalnızca sol kanadını reddetmişti.
Popülizm demokrasiye bir tehdit mi?
Mudde, siyasetin “halkın iradesini” yansıtmasını istediğinden popülizmin en dar anlamda (halk egemenliği ve çoğunluğun yönetimi) demokratik olduğuna dikkat çekiyor.
“Ancak bu, liberal demokrasinin temel fikriyle temelden çelişiyor: çoğulculuk, toplumun tamamı meşru olan, farklı çıkarlara ve değerlere sahip çeşitli insanlardan oluştuğu fikri.”
Müller, popülistlerin yeterli güce sahip olurlarsa, gerçek “halk”ın parçası olarak kabul etmedikleri herkesi dışlayan otoriter bir devlet yaratacaklarını savunuyor.
Moffitt’e göre, özellikle de pek çok kişinin “çoklu kriz zamanı” olarak adlandırdığı bu dönemde popülizmin dünya çapında yankı uyandırmasının nedenlerinden biri de başkalarını hedef alması.
“Çevre krizi, finansal balonlar… Ortaya çıkıp basit çözümlerden bahsedebilmek, büyük bir kriz anında düşmanı hedef gösterebilmek önemli” diyor.
Moffitt, “Popülistler yargıçların, medyanın ve bunun gibi bağımsız kurumların halkın sesinin önünde durduğunu görme eğilimindedir. Bu açıdan demokrasiye yönelik bir tehdittir, ancak onu tek tehdit olarak belirlemek bizi bir yere vardırmaz” diyor. “İnsanlara çekici gelmesinin bir nedeni var.”
“Popülizmin artık ana akım siyasetin bir parçası olduğunu inkar etmek zor. Bir yere gitmiyor. Kişisel olarak bunun 21. yüzyılın belirleyici siyasi olgusu olduğunu düşünüyorum.”